Sayfalar

3 Ağustos 2007 Cuma

Öykünün Yüzü

Her zaman aynı şey oluyor. Bir öykü yazmaya başladığımda onun yüzü beliriveriyor karşımda. Siliniyor aklımdan herşey. Halbuki ne güzel fikirler gelmişti. Karakterlerimi belirlemiştim, replikleri de… Hele bir tanesi vardı, çok komikti. Nasıldı? Kız kapıyı açıyordu da oğlanın yüzüne bakıyordu, sonra komik birşey soruyordu ve kapıyı oğlanın yüzüne kapatıyordu. Ay! Çok komikti ya, ne soruyordu?


İşte hep böyle oluyor, o yüz ne zaman gelse gözümün önüne, uçuyor aklım. Ya da hafızam demek lazım. Aklım yerinde çok şükür ama hatıralar yavaş yavaş gidiyor benden. Gün günden daha ulaşılmaz oluyor geçmişin uzaklığı. Oysaki, belleğimin tavanarasına çıkıp eski zaman örümceklerinden anılar gerecek yaştayım zamanıma. Tozdan tamamen arınmış pırıl pırıl gözalan bir tavanarasında neylerim.

Oğlum mu, yoksa babam, uzak bir akraba belki? Belki de unutulamamış bir sevgili. Bir erkek yüzü görünen, bundan eminim. Geçmişimle geleceğim arasında durup, şimdiyi yaşamama engel oluyor. O çıkıverince gözümün ardından, ne biri kalıyor ne de diğeri. An’ı yaşamak için de çok yorgunum; ne yapsam? Geleceğin hiç vakti yok, başkalarıyla meşgul. Bir tek geçmişim kalmıştı bana. Yüz, alıp gidiyor bütün yaşananları; bir tek kendisi kalıyor geriye. Tarihim, gözünde bir unutkan yaş olup yere damlıyor. Şimdi hatırladım, bu yüzden öykü yazıyordum ben. Kurtulmak için bu yüzden. Ne oldu peki, kurtulayım derken, kabusum oldu.

Komik öyküler yazacaktım ne güzel. Yazarken de eğlenecektim, okurken de eğlenecekti insanlar. Kahkaha atacaktık insanın gülebilmek için verdiği çabaya. Bir hatırlayabilsem.

‘Sevgilim olur musun?’ demişti gözlerinin elası. Cevabında hayır olamayacak bir soruydu bu, hele de bana soruluyorsa. O kadar aşıktım. Yüzün elası o güneş gözlü adamdan geliyor, kesin. Kaşları çoğu zaman çatık. O da ‘Gülünce neye benzerdi acaba?’ diye merak büyüttüğüm, ögrenemeden büyüyüp, öldüğüm babamdan. Tamam! Rengi var, kızgın bir duruşu var ama hala bir şekli yok. Süt kokuyor bir de, o doyamadığım bebek kafası kokusu. Oğlum kokuyor yüz. Şimdi bir kokusu da var. Renk, koku ve ifade. Hımmm, başka neye ihtiyacımız var, düşünelim… Allah kahretsin, yine de bir şekle bağımlılığımız var. Renksiz olanlar rengi, kokusuz olanlar kokuyu farketmeyecek, hepimiz ifadesiziz zaten. Hiçbiri olmasaydı da bir şekli olsaydı şu yüzün.

En iyisi oturup yüzün şekliyle ilgili bir öykü yazayım ben. Kimbilir, böylece kurtulurum belki ondan. Komik bile olur belki bu öykü, kim bilir?

Hiç yorum yok: