Sayfalar

23 Nisan 2011 Cumartesi

Bir garip 23 Nisan!

Oldukça tombul ve bu yüzden de epey utangaç bir çocuktum. Kalabalık önünde kafamı yerden kaldıramasam ve bir şey söyleyeceğim derken titreme nöbetlerine kapılsam da her sene 23 Nisan etkinliklerinde yapılacak bir sahne işi illa ki çıkardı başıma. O zamanlar kalabalık tanımım da tanış olmadığım, daha önceden bilmediğim iki ya da üç kişilik gruplardı. Varın siz hayal edin, sahne denen o yerde sesimi çıkarmakla kalmayıp bir de duyurmaya çalışan halimi.

Sene kaçtı hatırlamıyorum şimdi, 23 Nisan’lardan birinde krapon kağıdından yapılmış elbiseler içinde uzunca bir şiirin dörtlüklerini okumamız istenmişti. Elbiseler beyaz kağıttandı ve üzerine her bir çocuğun önüne bir rakam ya da harf gelecek şekilde, kırmızı kağıttan 2-3-N-İ-S-A-N işlenecekti. Annem, çok iyi dikiş dikerdi benim. Hala da iyidir iğnesi, ama artık sıkıldı, dikemiyor eskisi gibi.

16 Nisan 2011 Cumartesi

Şiiişşşttt!.. Konuşma. Bugün ‘Sessizlik Günü’

Sabahları benim oğlanı uykudan kaldırmak, ‘Bütün kışkırtmalara rağmen katil olmamayı başarabilir misin?’ testi ile ‘Iyi ve sabırlı bir ebeveyn misiniz?’ testi arasında bir delilik provası gibidir. Sonunda saçlarımın her bir teli başka bir yere bakmıyorsa ve çocuk da hala sağ ve sağlıklıysa her ikisini de başarıyla geçmişim demektir.

Ama bizimki sıradan testler gibi bir seferlik yapılan ve geçince eline sertifikası tutuşturulan türden değildir. Sonucun geçerliliği sadece ertesi sabaha kadardır. Siz, yeni bir sabah başka bir test almak üzere oğlanın odasına girene kadar.

Gecenin sabaha daha yakın olan bir yarısında yattığı için hiç acımadan her sabah beni bu testlerden geçmeye mecbur eder oğlum. Canı sağ olsun.

12 Nisan 2011 Salı

Tanrım beni anlık tepkilerimden yarat!..

Küçük kızıma dört yaşındayken ADHD teşhisi koydular. Aslında neyi olduğunu bilemediler ve bizi boş göndermemek için de bilinemeyenin adını ADHD koydular. Ya da ben öyle olduğunu düşünüyorum. Evet, yaradılıştan biraz şüpheci sayılırım, ama içinde bulunduğum durumda başka türlü olabilmek de imkansız. Çünkü ne ilaç tedavisi ne de terapiler çocuğa dikkatini nasıl toparlayacağını ve bir sayfalık yazıyı ikide bir kafasını kaldırıp hülyalara dalmadan, parallel evrenlerde başka gezegenlere yollanmadan bir çırpıda okuyup peşindeki soruları nasıl cevaplayacağını öğretemedi. Bizimki, parağraf arasında gittiği yerlerden dönüp sorulara gelinceye kadar okuduğu şeyin neden bahsettiğini bile hatırlayamıyor ki hakkındaki soruları cevaplasın.

10 Nisan 2011 Pazar

Eat, Pray, Love

Günlerdir Pasifik’teki balığın nefesine karışan tonlarca radyasyon, Orta Doğu’nun bir fütursuz tiranların bir onlara karşı koyanların eline geçen şehirlerde itinayla yok edilen geleceği, kitap olup basılamadan mahkum edilen fikirler, taş kalpli canilerin ellerinde can veren minik yürekler derken ‘IMDATTT’ diye bağırasım geldi geçen akşam. Bugüne kadar dayanmış olmam da bir çeşit mucize ya, neyse. Bu yaşta deli danalar gibi bağırır da kazara birisinin duyması karşısında deli yerine konulurum diye korktuğumdan şöyle hafif bir film seyredeyim istedim. O da boşa geçen zamanı çınlatan bir çığlık yerine geçer nasılsa dedim.

Kötü filmler bazen iyi gelir insana.

9 Nisan 2011 Cumartesi

Aglayan ayva, gulemeyen nar!..

Kaç yaşındaydım hatırlamıyorum, ağaçların da konuşabildiğini öğrendim.

İlham Abi’nin zar zor babamı ikna edişi geliyor gözümün önüne. Unutulmaya yüz tutmuş onca anının arasından bir o mu geçen zamana dayanabilmişti, yoksa gencecik ölerek yokluğunu boğazıma bir düğüm gibi atan, arada sırada hatırladıkça soluğumu kesen İlham Abi’nin hatırası mı götürdü beni o günlere bilmiyorum.

Yüksel Abi, çocuklar için yapılıyor bu, küfür müfür olmaz.” diyor ve sıkı sıkı tutuyordu elimden. Sebebini anlamasam, sonucundan ne gibi bir fayda sağlayacağımı kestiremesem de benim için iyi bir şeyler yapmaya çalıştığını sezinliyor, ben de yapışıyordum o zamanlar minik ellerimin içinde kaybolduğu, bana bir baba kadar kocaman görünen avuçlarına.

8 Nisan 2011 Cuma

Yere Düşen Dualar

Bölük pörçük bir yoruma hazırlıklı olun.

Sama Kaygusuz öyle bir dağıtmış ki ortalığı, toparlayabilmek benim gibi fanilerin işi değil.

Ama güzel blogumun o güzel hatırı için çalışacağım. Bu arada iyice dağılırsam, hiç toplamaya kalkmayın. Bırakın öyle kalsın. Ben bu karışıklığı, Kaygusuz’un içinden bir destan çıkardığı bu dolma-dolaşıklığı pek sevdim.

Yere Düşen Dualar, iki masalsı anlatımdan oluşuyor. Bu iki anlatım, belli belirsiz bazı yol ağızlarında karşılaşıyor ama siz daha ‘ben bunu nereden biliyorum’ diye düşünürken kendi yolunda uzayarak kayboluyor.