Sayfalar

3 Ağustos 2007 Cuma

Unutmak istemiyorum, hatirlamadigimi…

Sonunda gelmisti iste, gun saymayi uzunca bir sure once biraktigi icin ne kadardir bekledigini bilmedigi ama hep bekledigi, ugruna gozlerini sararttigi kart, gelmisti. Kartla birlikte, ozledigi, burnunun diregini sizlattigi o koku da gelmisti, adanin bahar sabahlarina acan yasemin kokusu. Biraz once posta kutusunun tozlu kapagini acip icinden cikardigi, gonderen adresinde Almanya/Koln yazili karti burnuna goturup icine cekti. Kartta ne yazdigini bilmiyordu, gelen kartlari okumazdi. Ya kotu bisey yaziyorsa, ya yazilandan hoslanmazsa, hic boyle riskler almaya gerek yoktu hayatta.


‘Okumam’ dedi omuzlarini silkip, kendi kendine mirildanarak,
‘Okuyup ne yapacagim?’,
‘hem merak da etmiyorum zaten hic…’ diye de saglamlastirdi ongorusunu, kartin gelmis olmasi yeterdi.

Onun gibi bir-ikisinin daha durdugu konsoldaki aynanin kiyisina ilistirdi karti, burasi gozonunde olup ona unutulmamasi gerekeni hatirlatacak bir ‘gerekli olanlar’ vitriniydi. Okunacak kitaplar burda… cicegin suyu degisecek, her gun degistirmek lazim… yanmis ama tukenmemis mumlar, elektrik gidiverirse diye… Aynaya ilistirilmis bir iki kart daha, niye burdalarsa?… Su resimdekiler de kim?

‘iste, sen de buraya’ dedi, karti koydugu yerin tam onune dusen cicek kavanozunu yana itti.

‘Burada yalnizlik cekmeyeceksin, bak senin gibi daha niceleri var burada, bu kart, Yeliz’den gelmisti mesela, dur bakiyim ne zamandi o, aaa hani o, Agva’ya gitmistik hep beraber bi yaz, o yazin sonbaharinda gondermisti bana bu karti Yeliz, aaaahhh, canim Yeliz’ diye icini cekti gecmis ve bitmis dostlugunun bellegi bileyen, yuregi acitan anisina.

Bazi seyler kendi istemi disi ucup giderken belleginin not defterinden bazilari da yine istemi disinda yapisip kaliyordu oraya. Su Yeliz mesela, isim var ama yuz yok, el ve kol yok, bir bicimi yok bu Yeliz’in. O sadece bir isim, biraz once, defterine belli belirsiz dusurdugu su Agva notu da simdi silinip gitti. Iyice kimliksizlesti Yeliz, oyle ki artik ondan gelen bir kart bile yoktu. Uzayda kendi kendine gezinen basi bos bir kelimeydi o sadece, ilk harfi buyuk yazilan. Kendine cok ama cok kiziyordu boyle oldugu zamanlar, keske herseyi toptan unutabilseydi… tamame. Boyle arada sirada cok kisa bir sure icin geri gelen anlik gecmis, daha cok aci veriyordu. Ustelik, hatirlamak istedigi seyler de degildi bu gelenler. Genellikle ya cok alakasiz ya da cocukluguna ait seylerdi. Ne yapsindi cocuklugunu hatirlayip, cok daha mutlu zamanlari olmusdu, sonra, elini cenesine goturup dusundu biraz

‘ve cok aci olanlari da’ dedi,

O kadar ozlemisti ki mutlulugu hatirlamayi, raziydi, gonulden herseye raziydi. Aci olanlarla yeniden kanamaya bile raziydi, eger gerekiyorsa illa ki, mutlu olanlari hatirlamak icin. Ama nafile, ne kadar aci olmaliydilar ki, bu kadar unutmak istemisti onlari ve gelmiyorlardi iste bu yuzden, bir turlu geri. Son zamanlarda cokca, kendini hatirlamaya zorlarken yakaliyordu. Bilincsiz yapiyordu ama bunu, isteyip istemedigini bile bilmeden, sorgulamadan, icgudusele yakin bir umarsizlikla. Unutmak diye dusundu unutulmaktan da caresiz biseymis. Tek derdinin unutulmak oldugu yillar, ne kadar gerilerde kalmislardi, hatirlanamayacak kadar gerilerde. Insan belleginde yasarmis meger, bunu ancak onsuz kalinca anliyormus insane. Kolu tutup basa kaldiran, gozu doldurup yasa salan, bir ayagi otekinin onune attiran hep bellekmis ve hayal ettiren, dunyayi, olmayan baskalari ile zenginlestiren hep bellekmis de bizim bundan haberimiz yokmus.

Bu bellek, bazi bazi, sadakatinden ve bagliligindan cok ama cok etkilenerek, geri gelip ziyaret ederdi onu, anlik… Sonra kizip giderdi, hic tahmmulu yoktu nankorluge bellegin. Vaktiyle kiymetini bilseydi ya onun, o kadar cok unutmaya calismasaydi olanlari, belleginin gucunu hice sayip. Boyle ortada kaliverirdi insan iste, ansiz, anisiz, kimsesiz…O ise, belleginin saniyelerce cakan minicik varligi sirasinda birtek yuz ve gokyuzunde bir alev topu gorurdu. Koca bir ucak bi de, gittigi goklerden hic donmemis, arkasinda hayatlari boyu yukarilara bakip onu arayacak bir suru kalabalik birakmis. O gidince gokler, ici bombos koca bir delik olmus. O delik asagida bulunan bazilarini yutmus, yukarilara yanina almis. Bazilarini ise oylece birakmis, geride kalmak neymis ogrensinler diye.

Gozu resimdeki kucuk kiza degdi bir an, o yuz… bellek bir cakti ve gitti, gurlemedi bile, gurlese yagardi, ne guzel olurdu, ortalik, bahara, berekete dururdu. Ama yagmadi, icindeki firtinalari yine hapsetti, yesin bitirsin, yerle bir etsin oralari diye. Aynali konsolun aynasina biraz once ilistirdigi karti aldi, artik sadece toz kokuyordu. Goturdu onu kapinin onundeki posta kutusunun icine koydu, bir gun yine gelsin, onu sevindirsin diye, adada yaseminler acsin diye…

Hiç yorum yok: