Sayfalar

23 Nisan 2011 Cumartesi

Bir garip 23 Nisan!

Oldukça tombul ve bu yüzden de epey utangaç bir çocuktum. Kalabalık önünde kafamı yerden kaldıramasam ve bir şey söyleyeceğim derken titreme nöbetlerine kapılsam da her sene 23 Nisan etkinliklerinde yapılacak bir sahne işi illa ki çıkardı başıma. O zamanlar kalabalık tanımım da tanış olmadığım, daha önceden bilmediğim iki ya da üç kişilik gruplardı. Varın siz hayal edin, sahne denen o yerde sesimi çıkarmakla kalmayıp bir de duyurmaya çalışan halimi.

Sene kaçtı hatırlamıyorum şimdi, 23 Nisan’lardan birinde krapon kağıdından yapılmış elbiseler içinde uzunca bir şiirin dörtlüklerini okumamız istenmişti. Elbiseler beyaz kağıttandı ve üzerine her bir çocuğun önüne bir rakam ya da harf gelecek şekilde, kırmızı kağıttan 2-3-N-İ-S-A-N işlenecekti. Annem, çok iyi dikiş dikerdi benim. Hala da iyidir iğnesi, ama artık sıkıldı, dikemiyor eskisi gibi.

Nasıl da uğraşmıştı o kağıda, yırtmadan iğne geçireceğim derken. Diğerlerinin kıyısından kenarından yapıştırılmış elbiseleri bir bir yerle yeksan olurken benimki işimiz bittikten sonra bile terden de sırılsıklam olmuş olmasına rağmen bir iki 23 Nisan daha atlatacak kadar sağlamdı.

Hiç unutmuyorum. Sıra tam bana geldi, sular seller gibi ezberlediğim dörtlüğün nasıl başladığını unuttum. Hayır, bir kelime hatırlasam, hatta bir harf, gerisi gelecek biliyorum, ama yok... Yok işte! Annemin özenle eteklerini kıvırıp bir de güzel kenar deseni işlediği kağıttan elbisemin yanlarını buruşturup duruyorum. Biraz daha uğraşırsam yırtılacak, ama farkında bile değilim. Aradan kaç saniye geçmişti hatırlamıyorum şimdi, ama annem bile ne olduğunu anlamadığına göre çok da fazla sürmediğini düşündüğüm, ama bana bir ömür kadar uzun gelen zamanın sonunda baktım ki olacak gibi değil, aklıma gelen ilk şiirin ezberimdeki dörtlüğünü okuyuverdim.

Bu gelen bizim bayram
Yükseldi bak ünümüz.
23 Nisan bizim
En şerefli günümüz!

Bu olay olduğunda ben, ya ilkokul 2 ya da 3. sınıf öğrencisiyim. Şiirin tamamını sular seller gibi bilmiyorum, sadece kendi dörtlüğümü ezberlemişim, ama genel konu hakkında bir fikrim var tabii. Okuduğum dörtlük aynı şiirden değil ve diğerlerine pek benzemiyor, ama çok da uzağına düşmüyor. O zaman bu tür törenlerde okunan hangi 23 Nisan şiiri bir diğerinden farklıydı ki zaten. Buna rağmen, öğretmenimle başımın dertte olduğunun farkındayım. Kadın, sahnenin yanındaki ağır, koyu kırmızı perdenin ardında ve o yana bakıp göremesem de bulunduğum yerden hissedebileceğim kadar kızgın bana, eminim.

Süheyla Hanım… Bu yaşımda bile adını dişlerimin arasından tıslayarak söylememe sebep olacak kadar nefret ettiğim ilk ve tek öğretmenim. Elinde kırbacı olmayan, ama onun yerine dilini kullanan, yılandan bozma insan. Kimselere anlatamadığım, ama sıkça Fraud'u anmama ve ne kadar haklı olduğunu düşünmeme sebep olan çocukluk kabusum. Neyse...

Söyleyeceğim şuydu ki, hayatımın ilk 23 Nisan’larına vurduğu acımasız damgalarla onları unutulmaz kılmıştır Süheyla Hanım. Oysa, o gün çocuklardan biri daha ona sıra gelmeden ağlamaya baslamış, dörtlüğünü de yanımızda duran öğretmenlerimizden biri okumak zorunda kalmıştı. Sesi tir tir titreyenler mi ararsınız, yoksa ikinci mısradan sonra tekleyip dörtlüğü bir kaç kez tekrar etmek zorunda kalanlar mı… Ama, tek cezayı ben aldım. Neden? Çünkü, ailecek doğum günlerini hep unuturduk Süheyla Hanım'ın. Öğretmenler gününde altından zincirler hediye etmezdik bir de ve tabii sene sonlarında miktarı belirsiz çekler de yazamazdık. Oysa, o gün o toplulukta annemden başka kimse benim bizim şiire ait bir dörtlük okumadığımı fark etmemişti. Zaten herkes kendi çocuğunun derdinde ve onun okuyacağı dörtlüğün ezberindeydi. Kendi annemden başka kimsenin haberi bile yoktu benden ya da ne yaptığımdan… Ve bir de Suheyla Hanım'dan başka... Maalesef.

Hiç kusuruma bakmayın, ama ben 23 Nisan'ları sevmiyorum. Günün tarihteki önemini elbette takdir ediyorum, ama o günü bayram ilan edip çocukları istemedikleri şeyler yapmaya zorlayan kafaları sevmiyorum.

Benim için 23 Nisan, TBMM'nin açılış, tanınış, onanış günüdür, o kadar. Çocukların bunda hiç bir etki ve katkısı olmadığı gibi, kutlayacağım derken debelenmesinin, haksız müdahalelere maruz kalmasının, hiç aksatmadan her sene aynı gün yağan nisan yağmurları altında üşütüp hasta olmasının da gereği yoktur.

23 Nisan, onca insanın önünde rezil olmamak için anlamını düşünmeye fırsat bulamadan ezberlenen şiirler, mecbur olduğu için yapılan üç beş hareket ya da Azerbeycan'dan gelen folklor ekibine mensup iki kişiyi ağırlamak değildir. 23 Nisan'ın ne demek olduğunu, bugüne düşen izdüşümünün demokrasi denen ve bugün hala, büyüklerin bile kavramakta zorlandığı özgürlük tanımıyla ne kadar ilgili olduğunu anlayamayan o çocuk, o şiiri okumuş ya da başkasını, ne önemi var?..

Keşke gösteriş olsun diye başbakanın, cumhurbaşkanının ve meclis başkanının yaptığı yer değiştirme işlemini her okulda, her dersanede, çocukların olduğu her yerde yapabilse insanlar. Bir günlüğüne çocuk baba olsa mesela, ya da anne ve onu dövdüklerinde ne hissettiğini anlatsa. O gün çocuk, okul müdürü olsa mesela. Ya da ögretmen olsa ve büyüklerin onun adına seçtikleri bir günde ezberlemesi beklenen bir şiiri heyecandan unuttuğu için öğrencisine ne söylemesi, ne yapması gerektiğini düşünse çocuk...

Ve büyük adam da ona, onun adına bir gün verip o günde yapması gereken şeyleri zorla yaptıracağına eşit yaşam koşulları, ileri eğitim ortamları verse. Korkmadan içine büyüyebileceği bir gelecek gösterse ve büyüdüğünde bile istediği zaman çocuk olmasına olanak sağlayan hayat ve iş imkanları sunsa. Çocuk, daha ne ister.

Yine de, madem ki bayram olmuş, ben de tüm çocukların, çocuk kalanların, çocuk kalmak isteyenlerin, çocuk kalmak istediği halde büyümek zorunda bırakılanların bayramını kutlarım...

2 yorum:

Bora Kizilirmak dedi ki...

23 Nisan'a yonelik en sevdigim siir:

Bugun 23 Nisan
Bu ne kalabalik insan
Dagilin lan

Bence dedi ki...

Amanin yorum almisim, ne guzel... Siiri de begendim. Oteki versiyonundan daha iyi kanimca :) Bir de, Eylul 22'deki blog yazisinda bahsi gecen sahis sen degilsin!.. :)